Din ve Laiklik
ATATÜRK DİYOR
Kİ!
Din ve Lâiklik
Din vardır ve lâzımdır.
Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi; fakat bina, uzun asırlardır
ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu
hissedilmemiş. Aksine olarak birçok yabancı unsur -tefsirler, hurafeler- binayı
daha fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez. Ancak
zamanla çatlaklar derinleşecek ve sağlam temeller üstünde yeni bir bina kurmak
lüzumu hasıl olacaktır.
Din, bir vicdan
meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz.
Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet
işleriyle karıştırmamağa çalışıyor; kaste ve fiile dayanan taassupkâr hareketlerden
sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz. (Asaf İlbay Anlatıyor, Yakınlarından
Hatıralar, S. 102-103)
Ey arkadaşlar!
Tanrı birdir, büyüktür; tanrısal inanışların belirtilerine bakarak diyebiliriz
ki: İnsanlar iki sınıfta, iki devirde mütalâa olunabilir. İlk devir insanlığın
çocukluk ve gençlik devridir. İkinci devir, beşeriyetin erginlik ve olgunluk
devridir.
İnsanlık birinci
devirde tıpkı bir çocuk gibi, tıpkı bir genç gibi yakından ve maddaî vasıtalarla
kendisiyle meşgul olunmayı gerektirir. Allah, kullarının lâzım olan olgunlaşma
noktasına erişinceye kadar içlerinden vasıtalarla dahi kullariyle meşgul olmayı
tanrılık özelliğinin gereklerinden saymıştır. Onlara Hazreti Âdem Aleyhisselâmdan
itibaren bilinen ve bilinmeyen sayısız denecek kadar çok nebiler, peygamberler
ve elçiler göndermiştir. Fakat Peygamberimiz vasıtasiyle en son dinî, medenî
gerçekleri verdikten sonra artık insanlıkla aracı ile temasta bulunmağa lüzum
görmemiştir. İnsanlığın kavrayış derecesi, aydınlanma ve olgunlaşması sayesinde
her kulun doğrudan doğruya tanrısal düşüncelerle temas kabiliyetine eriştiğini
kabul buyurmuştur ve bu sebepledir ki, Cenabı Peygamber, peygamberlerin sonuncusu
olmuştur ve kitabı, en eksiksiz kitaptır. 1922 (Nutuk III, S. 1241)
Muhammed'i bana,
cezbeye tutulmuş sönük bir derviş gibi tanıttırmak gayretine kapılan bu gibi
cahil adamlar, onun yüksek şahsiyetini ve başarılarını asla kavrayamamışlardır.
Anlamaktan da çok uzak görünüyorlar. Cezbeye tutulmuş bir derviş, Uhud Muharebesinde
en büyük bir komutanın yapabileceği bir plânı nasıl düşünür ve tatbik edebilir?
Tarih, hakikatleri
tahrif eden bir sanat değil, belirten bir ilim olmalıdır. Bu küçük harbte bile
askerî dehâsı kadar siyasî görüşüyle de yükselen bir insanı, cezbeli bir derviş
gibi tasvire yeltenen cahil serseriler, bizim tarih çalışmamıza katılamazlar.
Muhammed bu harb sonunda çevresindekilerin direnmelerini yenerek ve kendisinin
yaralı olmasına bakmayarak, galip düşmanı takibe kalkışmamış olsaydı, bugün
yeryüzünde müslümanlık diye bir varlık görülemezdi. (Şemsettin Günaltay, Ülkü
Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 100, 1945, S. 3)
Bizim dinimiz en
mâkul ve en tabiî bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur.
Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lâzımdır. Bizim
dinimiz bunlara tamamen uygundur. (1923)
Büyük dinimiz çalışmayanın
insanlıkla alâkası olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler zamanın yeniliklerine
uymayı kâfir olmak sanıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu
yapanların amacı, İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir?
Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, beyinledir. 1923 (Atatürk'ün
S.D. II, S. 128)
Bizim dinimiz,
milletimize değersiz, miskin ve aşağı olmayı tavsiye etmez. Aksine Allah da,
Peygamber de insanların ve milletlerin değer ve şerefini muhafaza etmelerini
emrediyor. 1923 (Atatürk'ün S.D. II, S. 92)
Bilhassa bizim
dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine
uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa
halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey
akıl ve mantığa, milletin menfaatine, islâmın menfaatine uygunsa kimseye sormayın.
O şey dinîdir. Eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel
olmazdı, son din olmazdı. 1923 (Atatürk'ün S.D. II, S. 127)
Türk milleti daha
dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum.
Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum. Şuura aykırı,
ilerlemeye mâni hiçbir şey ihtiva etmiyor. (1923)
Milletimiz din
ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin
kalb ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz. 1923 (Atatürk'ün S.D. II, S.
66-67)
Baylar ve ey millet,
iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensublar
memleketi olamaz. En doğru ve en hakikî tarikat, medeniyet tarikatıdır. 1925
(Atatürk'ün B. N., S. 93)
Bizi yanlış yola
sevkeden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, sâf ve
temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi
okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harabeden
fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir. 1923 (Atatürk'ün
S.D. II, S. 127)