Dr. Şükrü Şenozan'ın Musıki Konuşması
DR.
ŞÜKRÜ ŞENOZAN'IN MUSIKİ KONUŞMASI "Zaman zaman
ATATÜRK'ün sofrasında bulunuyordum. Kendileri musıkiden bahsetmekten hoşlanırlardı.
Yalova'dan dönmüştük.
ATA kırıklıktan, nezleden şikayet ediyor ve neşeli görünmüyordu.
Ben sofranın öbür
ucunda oturuyordum. Kendileri Nuri Conker ve diğer arkadaşları ile konuşuyordu.
Bir ara:
- Doktor, biraz
da musıkiden konuşalım, dediler.
- Müsâde buyurursanız,
önce musıkinin tarifinden başlayalım dedim.
- Nasıl istersen,
buyurdular.
Musıkinin tarifinden
sonra, garp ve şark musıkileri arasındaki perde, aralık, melodi, armoni, polifoni
farklarından bahsettim. Daha önce konuşacağım şeyleri not etmiştim. Her iki
musıkinin yüzlerce seneden beri başlıca alışkanlık tesiriyle sevildiğini söyledim.
Garp musıkisinin nazârî, amelî tekâmüle mazhar olduğunu, polifoninin vaziyeti
sebebiyle armoni orkestrasyon, enstrümantasyon şekilleriyle, âlemşümûl (milletler
arası) muvaffakiyetler gösterdiğini söyledim. Bizim musıkimizin sahneye çıkabilmesi
için armoniye muhtaç olduğu bir hakikat ise de, bundaki muvaffakiyetin, evvelâ
musıki nazariyatımızın armoniye hazırlanabilmesi için, Dil Kurumu gibi bir musıki
akademisinin teşkiline kat'i ihtiyaç bulunduğunu bildirdim. Musıkimize armoni
koymak, onun âbideliğini ve temellerini sarsmadan, bozmadan çalışabilmek için
böyle bir müessese lâzımdır, diye devam ettim. Melodi şeklinde kemâle ermiş
olan musıkimize armoniden evvel yapılması gereken şeyler vardır, musıkimizi
simâî (kulak zevkinin üstünlüğü) şeklinden kurtararak melodik hâle getirilmesinin,
bu sâyede mümkün olacağını ilâve ettim. Eskiden beri nazariyatımızda kullanılan
ırha (gevşek tutmak), bakiye (artık sesler), küçük mücennep (küçük yanaşık sesler)
gibi tabirleri Türkçeleştirmeliyiz. Çoktan beri nazariyatçılar arasında münakaşalara
yol açan ameliyata da uygun olmayan dizi, dörtlü, beşli kaidelerinde getirilen
aykırılıkları, makamların basit ve mürekkep olmalarındaki tasnif yanlışlıkları
gibi yüzlerce ihtiyacı ancak bir musıki kurumu temize çıkarabilir. Musıki erbabından
bâzı üstadlar bu ve başka hususlarda güzel tedbirler alıyorlarsa da, bunlar
münferit kalıyor. Sekizlik 24 yerine, daha çok aralıklara taksimi, çoktan beri
musıki erbâbını işgal etmiş, nazariyatımızda yer almış mühim bir mesele ise
de, bunun tatbikini de bu musıki kurumu ele alabilir. Bu usul kabul edilirse,
bir çok makamların armoni kabiliyeti tezâhür edecektir. Her makamın armonisi
kendi melodisinden çıkacağından ve armoni için, icabında bazı perdeler fek olunacağından
(kaldırılacağından) küçük taksimat ile bu fedâkârlığı kolay ve daha az yapmak
mümkün olur gibi görülmektedir. Bu sayede armoni için Türk melodisinin bünyesi
zedelenmiş olmayacağından, musıkimizde armoni beste şekillerimizin bazılarına
ait olabilir. Makam ve melodilerimizin bu cihetten ayrıca incelenmesi ve iptidâi
hazırlık yapılması, yine bir musıki kurumu işidir. Melodik musıkimiz yüzlerce
rengi, nevî olan bir ipek çilesi veyahut bir ince oya gibidir. Bunları ayırarak
tezgahlarda dokumak, armoni metodlarına uydurmak ince bir işdir. Musıkimizin
edebî zevkimize uygun şekilde sahneye opera olarak çıkabilmesi, bu suretle mümkündür.
Bu vaziyette her şeyi musıkişinâsın omuzlarına yüklemek de doğru olmaz. Kurulacak
musıki kurumunda, edip, şair, sanatkâr ve muharrirlerin de bulunması gerekir.
En önce bu elemanlar arasında âhenk vücut bulması gerekir. Bu da tarafsız, otoriter
bir başla yola girer. Bu gün melodimizin garp tekniği ile konulan armoni ve
seslere alışmamış kimselere dikenli gelir. Kendi melodimizden çıkmış armoniye
göre düzenlenen orkestrasyon, yine musıki kurumunun ibdası (güzel bir şey ortaya
koyması) olacaktır. Kendi seslerine doymuş olan cihan musıkisi, bu vaziyette
hayretlere düşecektir. Bu kadar, efendim."
ATATÜRK:
- Ben kendime bir
musıki hocası bulmalıyım, diyerek kalktı.
Saat 10.30'du,
bize selâm vererek ayrıldı. Biz de kalktık. Koridora girdiğimiz zaman, Nuri
Conker beni, yakaladı:
- Doktor, sen bunları
biliyordun da, şimdiye kadar bize niye anlatmadın, dedi.
- Sırası gelmemişti
efendim, dedim.
O gece hiçbir kelime
söylemeyen ATATÜRK, üç ay sonra, Ankara'da bir gece şu sözlerle beni mahçup
etti:
- Doktor, bize
bir musıki konferansı yapmıştı, doktora bilhassa teşekkür ederim, çok istifâde
ettim.
- Doktor Şenozan'ın
ATATÜRK'ün huzurunda yaptığı bu uzun konuşmanın kritiğini, daha sonra ATATÜRK'ün
düşüncelerini yorumladığım sırada vermeye çalışacağım.